Tuesday, September 29, 2015

BİR DEĞİŞİK KAHKAHA


BİR DEĞİŞİK KAHKAHA

Ağlayan kapılar bıraktım ardımda dost ellerinin artık değmediği
Üzerlerinde bir çift ojeli tırnağın tıklamadığı hüzünlü pencereler kaldı arkamda
Hayallerimin görkemli dünyası belleklerde bile değil artık
Nereden geldiğini bilmedigim heyecanlarımı sakladım kitap aralarına
Gözyaşlarım yüzyıllık halının üzerinde kaldı
Masa kenarlarına takılı kalan bakışın hala orada
Tozlu köşelere karışmış kararsız korkular yine uçuşuyor
Ve de
Hepsinin üstünde bir kahkaha değişik yankılı

Yavuz Oncelay
Şubat 1992


GİTTİĞİN YER



GİTTİĞİN YER

Seni
    Işıl ışıl bir yığın halinde gördüm son kez
Beyazı sonsuza dek zorlanmış
Ak mı ak çarçaflara sarılı
Adı bilinmeyen bir şehrin
Adı bilinmeyen parkının duvarına oturmuştun
Yüzünün tüm çizgileri ışıktandı
Göremedim her zaman bildiğim yüzünü

(Özledim)

Işıkla sakladın onu benden
Işıkla konuştun benimle
Sonra bir anda kayboldun
Karanlık ve sıcak bir odada açtım gözlerimi
Onbir sene evveldi bu
O küme ışık hep benimle kaldı
Bir son selam gibi yılları alıp götüren

Yavuz Oncelay
Şubat 1992

DÜŞLERİ YOZ RENKLER


Zamana sızıp zaman olmuş sessizlik
Yanıbaşında dimdik bir öfke
Yanlızlık kadar derin her yöne

Bensiz bir eğik baş
Düşüncesi kayıp gitmiş..avare
Eğri büğrü bir özgürlük yolunu bulamıyan
Bir çift mavi gözün pınarında sığıntı
Uzanmış göğün mavisine
Çukurunda bir sürü kahkaha
küstahmı küstah  gözyaşı gibi
Düştüğü yer toz duman
Zamana sızıp damlayan

Gözyaşı gölünde boğulan düşünceler
Tutunmuş rüyalara
Dar mı dar dimdik yokuşlar gibi kıvrımlı
Hayat... geçiyor önlerinden umarsız
Akıyor paramparça olmuş mekana
KAOS'un mekanına...

Hoyrat heceler tutunuyor çığlıklara
Avuçlarında bir tutam özlem
Eritiyor denizlerin mavisini esir umutlarında
Haykırıyor hıckırıklar çaresiz

Ve sen bir HİÇ
Gizliyorsun gidip gelen isyanı
Gülümseme yaptığın
Bir RİYA mahşeri mimiklerin
Yayılıyor sokaklar dolusu yanlızlıklara
Kaderi arıyorlar avuç içinde solan
Gözlerin çökük
Bekliyorsun kaybolacağın zamanı

Yavuz Oncelay

Monday, September 07, 2015

DOKUNDUM




















Bu dört mısra benim yazdığım ilk şiir....Defterimin ilk  sayfası.
Bugün beni düşündürüyor...Merak içinde bırakıyor..Yaşamın bazen
ne kadar acımasız , insanı nasıl çaresizlikler içine ittiğini ama
yine de orada burada açık kapılar bıraktığını , bir umarsız ışığı
köşe başına dikip kaybolduğunu görüyorum .

İşte şiir.....

Duygularımda tümsek tümsek bir yassılık var
Kayıtsız bir durgunluğun patlaması bu
Sönen mahşer ateşinde kaynıyan bir buz gibi
KUPKURU.............


Aynı kelimelerle bugün yazsam nasıl yazardım diye merak ettim..

böyle sıralandı mısralar...


Kaygılarımda bir yassılık var
                                  tümsek tümsek
Kayıtsız....
Bir durgunluğun patlaması bu
Sönen mahşer ateşinde
                                   kaynıyan bir buz gibi
KUPKURU.....

AYNI ŞEYLERİ FISILDAMIYOR GALİBA...


Yine aynı günlerde yazılmış mısralar

Tutkuları gerip yankılatan
Bir boşluk yerleşti içime......
Sığamıyorum artık hiçbir sonsuzluğa....


Yavuz Oncelay
Haziran 1991


Sunday, September 06, 2015

















YİNE BİR ÇIKMAZ SOKAK

Böyle hissediyorsun......
hayır Yanılmıyorsun
Kural dışı DÜŞünüp
Kural dışı DÜŞ kuruyorsun
DÜŞLERİN yine de kuralların yansıması

Ama DÜŞÜNDE
Gerçektekinden daha fazla haykıramıyorsun
Senin DÜŞÜN bir yanlızlık anı
İlerlemeyen zaman parçasında
Sana bir aşk fantazisinin başrolünü veriyorum
Biliyorum sen de istiyorsun bu rolü uzun zamandır
O çok hoşlandığın tenime dokunacak
O beyazlığın tüm ürpertisini duyacaksın göğüs uçlarında
Bir ürperti seli yayılacak tüm vücuduna
Göğüs uçlarının bir sıcak korku gibi dikildiğini hissedeceksin
Onsekizindeki ilk tecrüben  gelecek DÜŞÜNE..

Dokunuyorsun vücuduma akıyor bu sıcak korku benliğime
Aynı anda diriliyoruz şimdi
Parmaklarımı vücudunun her yanına salıyorum
Hissediyorum isyankar ve aykırı sıcaklığını
Bir yanardağ gibi titreyen vücudunu soluyorum derinden
Ve dilimi de ekliyorum parmak uçlarıma....

Parmak uçlarımda sonsuz bozkırlar oluşuyor
Boz renkli kurtların karıncaları kovaladığı
Tüm yıldızlar iniyor düzlüğe
Bir perde çekiyorsun özün üstüne
Eğleniyorsun gönlünce kaygısız

Oysa  bu  bir yasak şölen
Yıldızları göndermelisin
Tanrılar geri istiyor onları
Dev aynalarının etrafına dizecekler
Kendi çatık kaşlarnı görmek için.....
Sonra sana uzatacaklar o ışıl ışıl aynaları
Günahlarını gör demiyecekler ama
Sen öyle algılıyacaksın

Yıne de
Her yıldızda bir geceyi yaşayacaksın
Milyonlarca yıldızda milyonlarca anını çağrıştıracaksın çaresiz
Aynanın derinliğinde gidip gelecekler anlar
Tanımadığın bir KAOS saracak tüm benliğini
Bazı anlar vücuduna değecek ürpertircesine
Bir düzensizlik ....
Bir aykırılık başlıyacak çemberin aynı noktasında

İşte sana bunu söylüyorum
Koyman gerekmiyor tüm bunları sıraya
Hiçbir şey yapman gerekmiyor
Salt , bu bozkırda yürüyüp
Alıvermelisin tüm alemi içine
Ta ki güneşin batana kadar

Karanlığı arkana alıp tutmalısın elimden
En olmadık yerde soyunup çekmelisin beni kendine...KAOSa
Ara demelisin tüm renkleri
ve de Diken kokularını

DÜŞÜMDE diken kokuları geliyor burnuma
Sonra kırmızının iç yakan kokusu
Mavinin dumanına karışıyor sessiz
Sarı sıcak bir buhar sızıyor tüm karmaşaya
ve Senin vücudun tüm bunlara karışmış
Geçmişi olmayan bir kütle gibi duruyor önümde
Seni yanlız sonsuz duyguların sınırlıyor
Vücudunun da sınırı duyguların
Bazen içbükey bazen anlamsız duran duyguların
O hep içinde tuttuğun
Dış görünüşü aldatıcı
İçi , içten pazarlıklı pislik dolu görünüşü

Düşlere sızıyor basık basık
İnsanın uykusunu sıvazlarcasına
Öyle bir tenle uyanıyorumki
kazıyıp atmak geliyor içimden o an

Ama bu sadece bir DÜŞ
Belki geleceğin bir gerçeği elimden tutan

Seni yanlız o boyut karmaşasında anlayabiliyorum
Seninle o düzlemde sevişip
O düzlemde diken kokularını algılıyabiliyorum
Geçmişimizde aynı
Gerçek anın olmadığı bir geçmiş bu
Bir DÜŞ gerçeği....

Sonra yağan yağmur
Yükselen toprak kokusu sarıveriyor tüm bunları
O yolları kıvrım kıvrım dağlardan
Aynı korkuyla geliyorum yolun kavşağına
Bir kez daha hissediyorum tüm korkuyu iliklerimde
ve
Tereddütü RÜYAMSI o RÜYADA olduğunu bilmenin verdiği güvenle
Bir kez daha yürüyorum bu KAOSun dayanılmaz cazibesine
Sonra cinsellik yüklü bulutlar yutuveriyor tüm bunları
Artık RÜYADA ve GERÇEKTE olmanın da hiç anlamı kalmıyor


Yavuz Oncelay
Nisan 1999






Friday, September 04, 2015

UÇUK BİR SES

UÇUK BİR SES

Abartılmış sessizliklerde SENİ
Küskün bir çığlığa sarmak istiyorum,,
Tüm gizemli sağır sözcükleri verceğim sana
Anlat onlara taşan duygularını,
O ilkbahar melteminde hissettiklerini
O yaz akşamlarının pırıl pırıl mehtaplarını
Hüzünlendiğin sonbahar yürüyüşlerini
İçini kıpırtatan kar tanelerini
Seviştiğin ilk geceyi
Uzayda patlıyan yıldız gibi büyüyen duygularını
İçinde kaybolduğun hacimsiz kaygılarını
Ver artık diye isyan ettiğin gün batımlarını
Anlat o sağır SONSUZLUKLARA...


Yavuz Oncelay
Temmuz 1992

RASGELE BİR DÜŞ















RASGELE BİR DÜŞ

Toz pembeye sarılı rastgele duygularımı
Savuruyorum göğün mavisine rastgele
Sonra pembesi sığ yıldızlardan
Rasgele bir düş çekiyorum kumsalında koştuğum

Yavuz Oncelay
Ağustos 1992



Thursday, September 03, 2015

DOĞADAKİ LABİRENT

DOĞADAKİ   LABİRENT

                      1

Sesi çalınmış bir keman
Duyamayan bir insan
İletmeyen bir hava
Sıcağı alınmış oyuk oyuk alevler
Islatmayan bir yağmur
Uçamayan kuşlar
Soğuğu alınmış buz parçaları
Yeşilsiz ormanlar
Mavisiz denizler
Gri mi gri gökyüzü
Ruhları kuma gömülü insanlar
Notasız bir müzik
Kokmayan rengarenk çiçekler

                       2

Uzayda bir keman sesi
Salt kulak olan yıldızlar
Titreşmeden ses veren bir yoğun hava
Alev alev sıcaklıklar
Hortumun emdiği tufan
Gövdesiz uçuşan kanatlar
Sıcakta erimeyen buzlar
Yemyeşil bir düşünce
Masmavi rüyalar
Bembeyaz bir gök
Ruhların üstünde dans ettiği yakamoz kümeleri
Anılardaki sessiz müzik
Tüm kokusu dikende saklı güller

                        3

İnsanların çaresizce koşuştuğu bir labirent
Karmakarışık bir gökyüzü
Gözbebeklerindeki mana karmaşası
Bir an için duyulan bir keman sesi
Dümdüz olan düşünceler
Labirent duvarına konan gövdesiz kanatlar
Döne döne inen bir tüy
Onu yakalamak için koşan bir çocuk
Gözkapaklarına rüya yüklü bir kadın
Labirent duvarını ören çıplak bir erkek
Bir bakış ve de bir başkası
Düşünceyi yutan bir tufan
Bulutların üstünde bir labirent planı
Yolları ışıl ışıl
Yukarı uzanan eller
Kalplere konulan yanlızlık
Elini uzatan hasret
Gölgesi labirenti ısıtan bir düşünce
Onu kovalıyan diğerleri
ve de
İlk düşünce

                       4

Kulağında bir ses
Midye içindeki öfke
Labirentin nefesi
Ölen adamın çığlığı
Bir meleğin kahkahası
Şeytanların dansı
Kuklanın son uyarısı
Avucunun içinde oluşan oyun...
Şah dediğin an
Labirentte bir mat
Boşlukları ( katı mı katı) uzun bir düşünce
SEVİYORMUSUN ONU ?

                       5

Labirentte insanlara gülen bir köpek
İki büklüm yaşlı bir yazgı
Acımasız bir ışık
Gölgenin kırıldığı duvar
Topal bir Şeytan
Ecele yetişemeyen yorgun bir cebrail
Kaderi tokatlayan bir Melek
Eski bir dünya
Herkesin bildiği Labirent Sapağı
ve bir Karanlık köşe
           Aşkların saklanıp
           Kitapların yakıldığı
Gülen Köpekler
Nabzı atan bir Ölü
Tartışan tanrılar
Soyut bir netice

KEŞKE KÖPEKLE DOST OLSAYDIN

                        6

Labirentin mabedi
Mum ateşinde yanan dualar
İki bin sene sonra çimlenen bir tohum,
Çiceğinde bir burun izi
Dikeninde belli belirsiz bir söz
Sahipsiz atan bir kalp
Kanatsız uçan bir gövde
Muma gelen bir pervane
İnanma diyen bir ses
Gözlerinden fırlayan bir çığlık

HAYATI SEVİYORSUN DEĞİLMİ ?

                         7

Mavinin içine yayılan heyecanlar
Parmak uçlarımı yalayan dalgalar
İçime alıp sonsuzlaştırdığım aşkın
Ağacın gölgesinde kaybolan bir bulut
Yapraklarda sararan umut
Seni seviyorum diyen bir keman sesi
İç dünyamı tırmalayan çığlıkların
Yüreğimde çimlenen nefret
Rüzgarı sırtlamış iyimserlik
Tınlayan bir SEZİ
Herşeye rağmen okadar güzelki


Yavuz Oncelay
Temmuz 1992

BİR AN Kİ HİÇ BIRAKMADI PEŞİMİ




























BİR AN Kİ HİÇ BIRAKMADI PEŞİMİ

Yüzünün yarısına yoğunlaştığım zaman
                                         gülümsemeyi göremezdim
Ama aynı anda yüzünün tamamında
                                         nefis bir gülümseme olduğunu
                                         hayretle farkederdim
Dudaklarında yüzünün tüm ifadesi toplanırdı
Şaşırtırdı bazen dudakların
                                          acı orada
                                          mutluluk olarak şekillenirdi
Gözlerin başka yerlerde
               başka şeylere bakar
               acıyı değil
               buruk mutluluğu bırakırdı   üstlerine
Gözlerinin gittiği yerde olmak
                                           o bakışın konduğu nesnelerle
                                           özdeşleşmek isterdim
İstemekten de öte
                dayanılmaz bir hırsla arzulardım bunu
O buruk mutluluğun ışınlarındaki
                acıyı çekip almak ne hoş olurdu
Ama bilemezdim ışınların neresinde olduklarını
Hüzme demetini tek tek çözer bakardım
Bulamazdım acının izini ama orada  olduğunu bilirdim
Nesnelerde arardım acıyı
İçime bir şüphe düşer
               kadının bu acıyı hiçbir yere bırakmıyacağını düşünürdüm
O acıyı ilk sezdiğim yere
               onun dudaklarına dönerdim
Orada hala buruk mutluluğu gizlerdi
Ama artık benden acıyı saklıyamazdı
Kaçırırdı dudaklarından tüm çizgileri
Simsiyah gözlerinin derinliklerine gömüverirdi sezdirmeden
Bense dudaklarından kaçan çizgileri
                o cizgilerin gizemli manalarını
                onun ellerinde
                yüzünde arardım
Kaygılı mutluluklar doluydu elleri ve de yüzü
Ama ben bunların ötesini
                onun asıl dünyasını görmek isterdim
Bu dünyanın derinliği titretiyordu beni
Gözlerine bir an için gelen duyguları yakalamak
Onlarla birleşip derinlere gitmek iserdim
Bu olmalı diyordum
                bir kadının parçası olmak
VE DE ONU ANLAMAK    


Yavuz Oncelay
Agustus 1991                                      

Wednesday, September 02, 2015

EL FALI

EL FALI

Bir virane zamana ayak basıyorsun kartal kanatlarından
Zamanı alınmış saatleri bekleyen
                           yoz renkli kelebekler... fısıldıyor
Yüz yaşına dokunuyorsun buz olmuş aynalarda
Karanlık çiseliyor
                           donuk gözlerinin ufkuna
Avuç içinde bir oldu-bitti
ÖÇ ALIR gibi


Yavuz Oncelay

Agustos 1992

SU


















Bir Su Damlası Olup HerYere Ulaşabilmeyi Düşün..........

2004 Summer




ÖZLEM

ÖZLEM

Tüm tutkularım nokta nokta dağılmış vücuduma...
Herbiri tedirgin
             donuk
             saklı
             inançsız
             özverisiz anlamsız

Kayıp gidin binlerce yıl öteye bir anda
Şekillenin yeniden
                  ışıklı sevecen ve anlamlı
Çizin vücudumun tüm çizgilerini yepyeni...
Çakışın çakmak taşı gibi
Hale hale ışınlayın zihnimi
Hatırlıyamıyayım nokta nokta dağıldığınız zamanı....
ve
Öncesini


Yavuz Oncelay
Ekim 1991


Tuesday, September 01, 2015

O BEN

O BEN

Tüm perdeler paramparça oldu bir anda
Hoyrat  bir ışık doldurdu tüm karmaşayı
Bir yel sıyırdı ışığın aydınlığını
Yalın bir sesin izi kaldı
Kesik.....Kesik....

[kesik kesik....]
                          Perde. ..
                          Işık.....
                          Aydınlık...
(yalın) ses

Dolu dolu duygular [..]
                           Paramparça
                           Hoyrat
                           Karmaşık

Bir fırtına hırçınlığı gelip geçen
Ulu ağaçları eğen
Denizi azdıran
                       
                          VE

Tüm bunların ortasında

O BEN
                            Çaresiz....
                            Bıkkın...
                            Donuk... bir enginlik

[bir enginlik]
                             Işıkları gizlenmiş
                             Çağıltısı suskun

[rüyasız.....renksiz....]

(büzülen)
gizli

Bir kanat sesi kat kat
Nazlı düşen bir tüy
Parmak uçlarımı değdirdiğim özgürlük
Şekil verdiğim rengarenk ışıklar
(cömert aydınlıklar)
Elimden kaçıveren o kuş
O korumasız dünyamdamı saklıydı..

(saklıydı)
Büzülen  rüyalar....
Renkler.....
(büzülen) kat kat kanat sesleri
Nazla düşen tüy
)(büzülü parmaklarımın ucuna gelen özgürlük
Şekil verilen rengarenk ışıklar
                                                  (saklıydı)

   

NEFES






































Ölümle hep yüzyüze yaşarız

Ve de...... ÖLÜM

Benim verdiğim nefesi alır her keresinde

Usanmaz......ta ki

Son nefesi alana kadar

Yavuz  Oncelay

Şubat 2004